Mahmud Celaleddin

FINE ART BASKI
İçerik: Muhammedün beşerün ve leyse kel-beşer Bel hüve yâkûtetün ven-nâsü kel-hacer, Muhammed elbette beşerdir, ama sıradan bir beşer gibi değildir. Belki taşlar arasında yakut ne ise, insanlar arasında Muhammed de odur.
Yazı Şekli: Celi Sülüs Yazı
Ölçü: 32x20 cm

Mahmud Celaleddin
Kafkasya’nın Dağıstan bölgesinde dünyaya geldi. Doğum tarihi belli olmamakla birlikte 1188’de (1774) yazılmış mükemmel bir murakkaası görüldüğünden 1163 (1750) yılı civarında doğduğu tahmin edilebilir. Babası Nakşibendî şeyhlerinden Mehmed Efendi ile beraber İstanbul’a göç eden Mahmud Celâleddin’in XVIII. yüzyılın üstatlarından Akmolla Ömer, Abdüllatif, Yamakzâde Sâlih ve Ebûbekir Râşid efendilerden yazı meşketmek istemesine rağmen dikbaşlı davranışları sebebiyle hocaları tarafından talebeliğe kabul edilmediği söylenir. Bunun üzerine Şeyh Hamdullah’ın ve Hâfız Osman’ın eserlerine bakarak kendi gayretiyle sanatını geliştirmiş ve üstat seviyesine çıkmıştır. Önceleri bazan Mahmûdü’l-Mevdûd imzasıyla yazdığı, eserlerinden anlaşılmaktadır (TSMK, Emanet Hazinesi, nr. 273; Güzel Yazılar, nr. 322-329). Sonradan Mahmud Celâleddin ismini tercih etmiştir. Mushaf, en‘âm-ı şerîf, evrâd-ı şerîfe, dua kitapları, kıta, murakkaa, hilye ve levha şeklinde mükemmel yazıları çok olup bunlar müze ve koleksiyonlarda yer almaktadır. Eski hattatların eserlerine taklit olarak yazdığı kıta ve murakkaaları da dikkate değerdir. Ancak celî sülüs hattı sert ve durgun ifadesinden, ayrıca harekelerinin zayıflığından dolayı Mustafa Râkım’ın hareketli ve gergin görünüşlü mükemmel tavrına karşı pek tutunamamıştır. Fakat Sultan Abdülmecid’in, hüsn-i hattı Mahmud Celâleddin’in önde gelen talebesi Mehmed Tâhir Efendi’den meşketmesi sebebiyle devrin bir kısım hattatları bir müddet daha bu yolda devam etmişlerse de Sultan Abdülmecid’in vefatı üzerine bunların çoğu Mustafa Râkım yoluna dönmüştür. Eyüp’teki Mihrişah Vâlide Sultan Türbesi’nin 1207 (1793) tarihli mermer üzerine celî sülüs yazıları Mahmud Celâleddin’e aittir. Kendisinin Dîvân-ı Hümâyûn’da vazife aldığına dair bir kayıt yoksa da divanî ile yazıp imzaladığı bir kıtası, onun bu hatta da çok başarılı olduğunu göstermektedir.